28 Mayıs 2010 Cuma

14 Mayıs 2010 Cuma

31 Mart 2010 Çarşamba












Wolfgang Amadeus Mozart Wolfgang Amadeus Mozart (Johannes Chrysostomus Wolfgangus Theophilus Mozart) (d. 27 Ocak 1756 - ö. 5 Aralık 1791) klasik müziğin, en üretken ve en etkili bestekarıydı. Olağanüstü bir şekilde, 626 kayıtlı bestesi senfonilerin, konçertoların, oda orkestralarının, piyanonun, operanın ve korolu müziklerin kaderini değiştirmiştir. Mozart Avrupalı bestekarlar arasında belki de en popüler olanıdır, ve bir çok eseri standard konser repertuarlarında kullanılır. Günümüzde müzik tarihinin en büyük dehalarından biri olarak kabul edilmektedir. Mozart, Leopold Mozart ve Anne Maria Pertl Mozart'ın oğlu olarak Salzburg'da Getreidegasse 9'un ön odasında doğmuştur. Burası Salzburg Başpiskoposunun başkentidir. Günümüzde Avusturya'da bulunup, o dönemde Roma İmparatorluğu'nun bir parçasıdır.

26 Mart 2010 Cuma

18 Mart 2010 Perşembe

Ay ışıgı ve gün ışığından başka aydınlık bilmeyen insanoğlu ateşin bulunuşuyla yeni bir ışık kaynağına kavuştu. Sacayakların üzerine konan korlar ilkel insanlar için ışık kaynağı olurken zamanla elde taşınan meşaleler geliştirilmiştir. Klasik çağlarda içyağından yapılan mumlar üretilebilmiştir. 1784'te Argant çift hava akımlı lambayı buldu.Lebon'un bulduğu havagazıyla çalışan lambalar 1805'te İngiltere'de sanayi kuruluşlarında kullanılmaya başlanmıştır.Osmanlı döneminde havagazı lambaları başlarda İstanbul'da ve yanlız saraylarda kullanılmaya başlanmıştır. 1853'te sırf bu amaçla bir gazhane kurulmuştur.Modernleşmeyle beraber Edison ve Swan'ın 1879'da akkor lambayı bulmasıyla aydınlatma kavramında bir devrim yaşanmıştır. Kapalı mekanlarda elektrikle aydınlatma kriterlerinden önce tasarruf açısından gün ışığından mümkün olduğu kadar fazla yararlanmak gerekir. Mimari yapı itibarıyla büyük ama ısı izolastonunu engellemeyecek pencereler bulunması doğru bir aydınlatma için baş koşuldur. Bu aşamadan sonra yapay aydınlatma kriterlerinin uygun şekilde sağlanması gerekir.Bilindiği gibi yapay ışık doğru ayarlanmadığında yorucu etki yapmaktadır. Bunun için insan bünyesinin alışık olduğu gün ışığı taklit edilmelidir. Bu aşamadı bazı önemli kriterlere dikkat etmek gerekmektedir. * Işık Doğrudan göze gelmemeli yukarıdan aydınlatmalıdır* Dekoratif amaçlı olan ve gözle doğrudan temas eden armatürler ışık yarısaydam kaplamalarla dengelenmelidir.* Birden çok ışık kaynağı kullanılıyorsa lambalar ışık geçişlerini dengelenecek uzaklıkta yerleştirilmelidir.* Daha estetik amaçlarla kullanılan bölgesel aydınlatıcılarda ışık farlı renklerde seçilecek olursa bunların keskinliği azaltılarak gözü yorması engellenmelidir.* Oda duvarları açık renkli yapılarak gün ışığından yararlanma miktarı artırılabilir.* Tv izlerken düşük şiddetli ampüller kullanılmalıdır.* Enerji tasarrufu yapan ampüller kullanılmalıdır. Gerek kapalı mekanlar, gerekse sokak aydınlatmasında ışığın verimli kullanlılması gerekir. Işık kaynağından gelen ışığın tümünün istenilen alanları aydınlatması sağlanmalıdır. Işık taşması denilen ve istenmeyen alanların da aydınlatılması verimi düşürür.Özellikle sokak aydınlatmasında ışık kayıpları fazla olmaktadır. Birçok sokak lambası sokakları aydınlatmakla beraber havayı da aydınlatmaktadır. Bu lambalar seçilirken belediyeler üst bölgesi kapalı olan lambaları tercih etmelidir. Bununla beraber reklam panosu, önemli binalar, şelaler veya anıtların gece aydınlatması alttan yukarı değil, yukardan aşağı olacak şekilde ayarlanması gerekir. Sokak aydınlatmalarının sadece tasarruf amacı güdülerek uygun yerleştirilmesi gerektiği söylenemez. son yıllarda kentlerin metropol haline dönüşmesiyle sokak aydınlatması sonderece yaygınlaşmıştır. Bu da çok tartışılan ve üzerinde mutabakata varılan ışık kirliliğinin önlenmesi gereken bir sorun olarak ortaya çıkmasına sebeb olmuştur. Işık kirliliği kısaca açıklamak gerekirse gerek duyulan alanlar dışında atmosfere de bolca ışık salınmasıdır. Büyük şehirlerde geceleri gökyüzü de ışıtıldığı için yıldızları görmek mümkün olamamaktadır. Yıldızlar ancak şehrin dışına çıkıldığında görülebilir hale gelmiştir. Bunda sokak lambaları ve dekoratif amaçlı aydınlatmalar büyük rol oynamaktadır. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ışık kirliliği hakkında bilimsel çalışmalar yapılmaktadır. Fakat bu çalışmaların devlet tarafından belirgin bir kabul gördüğünü söylemek zordur. Birçok sokak ve resmi bina çevresinin aydınlatmasında bu gerçeklere uyulmamaktadır. özellikle küçük kentlerde bu türden kaygılar neredeyse yok sayılmaktadır.
eçmişten GünümüGze Mum

Günümüzden 2000 yıl önce, hayvansal yağların arasına pamuk sokularak ilk mum yapıldı. Ancak, bu mumlar herkesin kullanamayacağı kadar pahalı ve lükstü. 17.yy'a kadar bu durum devam etti.Fransız bilim adamı Sieur Le Brez, kalıba dökülen mumları yapınca, üretim çok daha ekonomikleşti ve mum kullanımı büyük ölçüde arttı. Parafin mumların ilki ise 1850 yılında iskoçya'da James Young adlı kimyager tarafından yapıldı.Yazının başlangıcından da anlaşılabileceği gibi mumlar binlerce yıldan beri kullanılıyorlar. 1900'lü yılların başlarına kadar mumlar aydınlatma aracı olarak kullanılmanın dışında ayrıca dinsel ayinlerde yaygın bir şekilde kullanılmaktaydılar.Mısırlılar ve Romalılar zamanında mumlar aslında sığır ve koyunlardan çıkarılan don yağından yapılıyorlardı. Bu mumların yanış özellikleri iyi değildi. Günümüzdeki mumlara benzeyen mumların ilk kez romalılar tarafından yapıldıklarına dair kanıtlar mevcuttur. Romalılar don yağını sıvı hale getirerek pamuk ipliği, keten ipliğini yada pamuk ipliğini fitil olarak kullanarak mumlar döküyorlardı.Romalılar bu mumları dini ayinlerde kullandıkları kadar ayrıca evlerinde ve yolculuklarında aydınlatma aracı olarak da kullanmaktaydılar. Ortaçağ boyunca mumların dini ayinlerde kullanılması daha yaygın hale gelmiştir. Ortaçağda balmumu mum yapımında kullanılmaya başlanır. Bu balmumu mumları Roma'lıların don yağından yaptığı mumlara benzer şekilde yapılmaktaydılar. Balmumu don yağından sonra mum yapımınla etkileyici bir gelişmedir. Ama sınırlı miktarlarda olması pahalı olmasına neden olmuş ve bu nedenle sadece ruhban sınıfı ve üst tabakaya hitap etmiştir.İlk Amerikan Kolonileri meyve kabuklarının parafin yapabildilerini keşfetmişlerdir. Ürettikleri parafin ile mum yaptıklarında mumların iyi yandıklarını ve hoş bir koku yaydıklarını farkettiler. Bununla beraber meyve parafininin yapılışı yorucu ve sıkıydı.18. Yüzyılda balina endüstrisi yaygınlaşmış ve sonuç olarak balina yağı bol miktarda bulunabilmekteydi. Mum yapımında balinadan çıkarılan yağ don yağının, balmumunun ve meyve parafinin yerini alır. Balina yağından elde edilen parafin ile yapılan mumlar kötü bir koku yaymakla birlikte sıcak yaz aylarında şekillerini koruyabilmekteydiler.19. Yüzyıl mum ve mum yapımı ile ilgili bir dönüm noktasıdır. İlk patentli mum yapımı makinaları ortaya çıkmıştır. Bu buluş ile mumlar her eve ve tüm zümreye ulaşmıştır. Aynı zamanda kimyager Micheal Eugene Chevreul don yağı ve hayvan yağlarının çeşitli yağ asitlerinden oluştuğunu keşfetmiş ve sterik asiti bulmuştur. Sterik asit buluşu ile mumların kalitesi artmaya başlar.Ayrıca 19.yüzyılda örgü fitiller bulunarak mumların yanış özellikleri de iyileştirilmiştir. 19. Yüzyılın yarısında günümüzde kullanılan parafin İngiltere'de kullanılmaya başlanır. Böylece parafin ticareti ortaya çıkmıştır. Tüm bu buluşlar ile parafin sterik asit ile karıştırılarak ucuz, kaliteli ve kokusuz mumlar üretilmeye başlanmıştır.Günümüzde mum piyasası mumseverlere parafin, soya parafini, balmumu ve yeni trend jel'den üretilen geniş mum seçenekleri sunmaktadır. Bu mumlar sayısız renk, şekil, dizayn ve kokuda üretilmektedirler. Mumlar artık sadece aydınlatma aracı değil ev dekorasyonumuzun vazgeçilmez bir aksesuarıdır.

5 Mart 2010 Cuma

26 Şubat 2010 Cuma

18 Şubat 2010 Perşembe

11 Şubat 2010 Perşembe

23 Aralık 2009 Çarşamba



YILBAŞI

Eski takvimden bir yaprak kaldı,
Demek geçen yıl iyice usandı,
Umutlar bu yeni yıla dayandı,
Geldi yılbaşı,yılbaşı,yılbaşı.

Dünyamız bir yaş daha ihtiyarladı,
Nice insanlarla doldu boşaldı,
Sevinciyle kederiyle ir yıl geride kaldı,
Geldi yılbaşı,yılbaşı,yılbaşı.

Hangi canlı dünyada ebedi kaldı,
Yaşımız bir yıl daha
Tam boyutlu görseli göster Kutup ayısı (Ursus maritimus) aynı zamanda beyaz ayı, kuzeyli ayı ya da deniz ayısı, ayıgiller (Ursidae) familyasından soğuk kuzey kutup bölgesinin karlı sahillerinde ve buzullar üzerinde yaşayan ayı türüdür. Yaşamakta olan en büyük kara etoburudur (boz ayı daha büyüktür ama birkarnivor değil omnivor sayılmaktadır) ve bulunduğu ortamdaki süper yırtıcıdır. Yaşadığı çevreye çok iyi uyum sağlamıştır. Kalın kürkü onu soğuktan korur, beyaz görünümü avlarından saklar. Kutup ayısı hem karada, hem denizde, hem buzda, hem de su içinde rahatlıkla avlanır.

En çok balık ve foklarla beslenir. Aç kaldığı zamanlarda yüzen buz parçaları üzerine binip kilometrelerce uzaklara giderek besin arar. Fok balıklarının buz tabakasındaki soluk alma deliklerinde pusuya yatar.

9 Aralık 2009 Çarşamba

14 Ekim 2009 Çarşamba